30 Haziran 2010 Çarşamba

Karanlık

Umuda kanat çırpıp
Zamana mendil sallamak...
Defterime düştüğüm notları(n)
En heybetlileriydi bir zamanlar...
Paslı çiviler saplayıp kalbime
Gidiyorum topal zamanın akşamsefasına...
Ağlarken neşelenmek vardı,
Gülerken hüzünlenmek bahar tadında...
Unutma!
Kaç gün sancılansıysam özleminle
Ve unutulmuşluğun mavisinde,
Gözyaşı dağları yaktıysam ,
O kadar da güleceğim.
Zamana ve mekana yenik baharın sarhoş dolusunda,
Uzak mesafelere gebe kalmış kaderimiz,
Elbet değişmez,
Bunu çok iyi biliyorum; fakat
Hiç kimse engelleyemez ya...
Ben de işte öyle yapıyorum.
Uzaktan uzağa seviyorum...
Kuytu anılar yoklar çocuk hafızamı
Evliya bilmeceleriyle
Saman sarısı,zaman karası duygular
Tepinirken duygu göledimde,
Sensizlik bulanık bir sel olup
Doluyor gönlüme,
Sonra karıştırıyor alemlerini
İnsafsızca.
Günler kısalıp geceler maraton oluyor
Ve ben eriyorum bir kez daha bin kez daha
Savrulan, kavrulan anılarımızın
Yanı başında.
İşte öyle zamanlarda
Dostum oluyor kalemim, kağıdım
Yazıyorum seni, sana sayfalarca.
Sığmıyorsun;
Taşıyorsun defterin yamaçlarına.
Boş bulduğum her kareyi
İikiye bölüp üçgen,
Sen-ben yazıyorum iki ucuna
Ve katlayıp saklıyorum onları
Kış uykusuna yatmış anıların,
En nadide köşelerine.
Yazıyorum
İşte bütün geçenleri aklımdan:
Ben, yoruldum;
Duruldum
Dönemem artık;
Sadece, anılarda nağmeler dökerim
Yaşama ve yaşıma...
Haberin var mı?
Ya da el salladığın trenlerin
Zamana kaç umutsuz yolladığını biliyor musun?
İlk kez binmiştim bu trene...
Umutsuz yolcular götürüp getiren bu trene ilk kez binmiştim...
Umutluydum mutluydum ben onların aksine.
Sen, son tren, son istasyondun.
Bense uzak denizlerin
Fırtınasıydım
Sana doğru koşan...
Beni de içine alan bu trenin sevgisine aşkına inanmıştım.
Ama bilemedim diğer yolcular gibi olacağımı
Bilseydim biner miydim hiç?
Bilseydim umutsuz mutsuz döneceğimi binmezdim hiç.
Yabancıydı
Ama sıcaktı
Sıcacıktı
Karalık oldu
Soğudu içerisi
Son istasyon geldi
İndim
Yalnızdım...
Tren gözden kayboldu dumanını kalbime tüttürerek...
Boş rayların kıvrımlarını önüme sererek.
Sahi karanlık gecelerde
Aşina kokulu yastığının yamacına
Ağladın mı hiç?
Hayat,
Yaban bir yaşama demir atmış ilerlerken,
Sen türküler tutturmuşsun gidiyorsun
Bir şarkı dudaklarında
Ve o derin kızıllık kanında
Çocuk gibi gül hep...
Sade ve umursamaz...
Umursamaz...
Sahi sevdin mi hiç?

(defter doldurmaca)

29 Haziran 2010 Salı

... (Üç nokta)

Yazıyı yazdıktan sonra noktayı koymak kalmıştı bir tek geriye.Ardı arkası kesilmeyen kelimeler,
sarf edilen onca cümleler umutlarını hep noktaya bağlamıştı.Kimi zaman üç nokta oldu dualar,
göğe yükselen ellerde gizledi anlamını.Kimi zaman da hasretler gizlendi üç nokta arkasına,
sevgiliye anlatılmayı bekledi.Kimse çözemedi üç noktanın gizemini.
Yarım bırakılan bir cümlede başladı üç noktanın hikayesi.Söylenmemiş,yarım bırakılan bir
cümlede hayat buldu sıra sıra.İki dudak arasından çıktı ilkin.Kullanan o kadar çok sevmişti ki
tekrar tekrar söyledi. "Seni seviyorum ama..."Duyan hiç sevmemişti,
artık hayatının onlardan farksız olmayacağını bilmiyordu.Ardı arkası gelmeyecek bir sürü nokta...
Öncesinde ise kurulmuş bir yarım cümle...Hayatı da yarımdı.Tekk bir cümlede tamamlanması
muhtemel hayatını, üç noktalar yarım bırakmıştı.Sonra sevdi üç noktaları.O da kullandı sırayla
" nokta-nokta-nokta".Bitmedi demekse bu, bitmemişti sevgisi; tıpkı üç nokta gibi. Tek noktanın
güçsüzlüğün de değil, üç noktanın derinliğinde buldu sevgiliyi.Sevgisini anlatmak için sevgiliye
gerek yoktu.Üç noktayla anlatabilirdi sevgisini.Artık belirsiz bir siluet olmuştu sevgilinin bedeni.
Önemli olan onun "o" olmasıydı.
Sınırsızdı üç noktanın anlamı.Her şeyi anlatabilirdi de sevgiliyi anlatamazdı bir tek.
Ona duyulan sevginin,hasretin sınırı yoktu; onu anlatabilirdi de içinin yandığını anlatamazdı bir tek.
" Seni seviyorum..." "Seni seviyorum nokta nokta nokta" Nokta, her şeydi; herkesti.
Sevgi onun içindeydi esasen,ne bir sevgili gerekti ona ne bir nesne.Sevgi yumağı misaliydi içi.
Bulduğu ilk aşkına onu yüklemek istemişti.

"Sevdim hep üç noktaları...
Dilimde sana ait birkaç sahipsiz sözdür onlar kimi zaman,
Kimi zaman da sana olan aşkımın tek hatırası...



( Gece vakitleri "defter doldurmaca" larından)

Aşk...

Aşk, kapıyı üç kere vurur... Tak tak tak... Kimse yok mu?...Yok ne yazık ki... Uzun zamandır bu kalbe ayak basan olmadı. Peki ya siz kimsiniz? Ben mi, ben kimsesi olmayan yaşlı bir kadınım. Kalabileceğim tek yer burası. Yıllardır burada yaşıyorum. Bana kimisi kural diyor kimisi büyük konuşma kimi tabu kimi şartlanma... Adım ne olursa olsun benim her yürekte ufak bir yerim vardır. İnsanlar benim gibi yaşlı birine yardım etmeyi seviyorlar böylece ben de başımı sokacak bir yer her zaman buluyorum. Ama işte bazen kimi yürekler tamamen bana kalıyor. İsterseniz içeri buyurun size hem bu yüreğin tarihini anlatayım hem de bir şeyler ikram edeyim. Ve aşk içeri girer... Aşk, yaşlı kadını süzmeye başlar. İçerisi muhteşemdir bu kadın burada çöreklenmemiş olsa bu yürek karşısındakine en güzel en temiz en saf aşkı yaşatırdı. Üstelik artık her şey gibi aşklarda çürümeye yüz tutmuştu. Ama böyle bir yürek aşka duyulan inancı yeniden canlandırırdı. Tekrar hoş geldiniz. Adınız neydi? Aşk ufak bir tereddütten sonra adını söyler: Adım Aşk. Yaşlı kadın ürktüğünü belli etmeden hafif bir tebessümle başını sallar, onu içeriye aldığı için çoktan pişman olmuştur. Bana bu yüreğin tarihini anlatacaktınız der, Aşk. Anlatayım der, yaşlı kadın yüzündeki kini belli etmekten çekinmeden anlatmaya koyulur. Ben onunla tanışalı henüz daha yeni çocukluktan çıkmıştı. Aç ve susuzdum üstelik kaldığım yerden kovulmuş ve kalacak bir yer bulmak için kilometrelerce yürümüştüm. Beni bu halde gördüğünde düşünmeden yardımıma koştu. Ona hikâyemi anlattım benim için çok üzüldü beni bu yaşlı halimle kaldığım yerden kovanlara karşı büyük bir kin duydu ve beni hiçbir zaman yalnız bırakmayacağını söyledi. Ona inandım. Şunu söyleyebilirim sana o gerçekten harika bir yürek. Arada bir hataları oldu beni incitip üzdü lakin ben bu zamana kadar bu kadar bana sadık kalan başka bir yürek görmedim. İnandı bana ve güvendi. On yıl boyunca çok mutlu bir şekilde yaşadık. Fakat büyüyordu ve bazı duyguların dikkatini çekiyordu. Aşk hafifçe öksürdü, rahat ol lütfen ben tarafsızca buraya geldim istenmediğim yerde duracak değilim lütfen çekinmeden anlat her şeyi. Yaşlı kadın alaycı bir gülümseme ile pekâlâ dedi. Aşk bir an için bu kadına daha fazla dayanamayacağını düşündü fakat bu yürek için tüm bu aşağılanmalara dayanmalıydı. Evet, günlerden bir gün bir Aşk çıkageldi. Ne yazık ki aşkın zamanlaması çok iyiydi, ben evde yoktum ve bu tecrübesiz yürek ona çoktan kapılarını sonuna kadar açmıştı. İçeri girdiğim de tüm romantizm perileri evimin altını sütüne getirmişlerdi. Beni her daim koruyup kollayacağına söz veren yürek ise çoktan aklı beş karış havada sokaklarda cirit atıyordu. Onu aramaya çıktım çok uzun uğraşlar sonunda buldum da lakin beni tanımadı bile. Çok büyük bir acıydı. Verdiği sözlerin hepsini unutmuştu. Zorla onu eve götürdüm. Karşıma aldım geçmişi bana verdiği sözleri hatırlattım ne yazık ki her şey bu lanet aşkın gelmesi ile –sözüm meclisten dışarı(!)- bozulmuştu ikimizin de huzuru kalmamıştı. Neyse ki beni kapı dışarı etmedi. Hâlbuki onda bu hal varken onu da yapabilirdi lakin aşk saltanatını o kadar güzel kurmuştu ki benim onun için bir tehlike arz edeceğimi düşünmemişti ve ona benim evde bulunmamın bir sakıncası olmadığını söylemişti. Ve sabırla beklemeye başladım biliyordum aşk bir hata yapacak v e onu üzecekti. Aşkın tarihi hatalarla üzüntülerle dolu değil miydi? Hiçbir aşk mutluluk getirmemişti bunu biliyordum ama benim cahil yüreğim bunu biliyordu. O kara gün geldiğinde onun yanında olmalıydım. O ise başına gelebileceklerden habersiz hayatının en büyük aşkını yaşadığını düşünerek mutluluk sarhoşluğu ile şarkılar söyleyip dans etti. Ama bir gün eve gözyaşları içersinde soluk soluğa geldi. Tanrım ne korkunçtu ağlamaktan konuşamıyordu bile. Önce onu sakinleştirdim sonra sıcak bir banyo yaptırıp uykuya yatırdım. Sabah bana her şeyi anlattı. Aşk, başka bir yüreğe gitmişti. Ona dudaktan kalbe akmak istediğini, dokunmak okşanmak istendiğini söylemişti ve onun kendisine bunları veremeyecek kadar aklı havada, çocukça olduğunu aşkın ihtiraslarla dolu olduğunu ve kendisine bunların hiçbirini veremediğini söylemişti. Benim küçük yüreğim ise bunların anlamını bile bilmiyordu. Düşünebiliyor musun, bu yürek kapılarını ona tüm samimiyeti ile açmıştı ama o ne istiyordu inan bana ben daha önce böyle bir aşk hiç görmemiştim. Aşk derin bir iç çekti. Malesef böyle aşklarda var. Bu yüzden artık kimse aşkların adını anmaz oldu ya... Aşk ben asla böyle bir şey yapmazdım dedi kendi kendine yeter ki bu yürek tüm içtenliğini bana bağışlasın. Her neyse çok acılar çekti beni ve kendini üzdüğü için... Üstelik tüm bunları değmeyecek bir aşk için yapmıştı. Onu teselli ettim, unutması için elimden geleni yaptım. Bugün daha huzurlu ve mutluyuz. Hatalarını geçmişte bıraktı ve aynı hatayı tekrarlamayacağına dair bana binlerce söz verdi. Bugün evde yok yoksa senin burada bulunmanı istemeyebilirdi. Onunla görüşemeyecek miyim? Bunu isteyeceğini pek sanmıyorum. Üstelik artık beni üzecek birine hiç tahammülü yok. Peki ya sizin değdiniz her şeye saygı duyarsam. Sizi ve onu asla kırmayacağıma dair söz verirsem? Kendine bu kadar çok nasıl güvenebiliyorsun, senin diğer aşklardan farkın ne? Lütfen git hemen birazdan gelir seni burada görmesini ve geçmişi hatırlayıp üzülmesini istemiyorum. Pekâlâ, gidiyorum dedi aşk ama böyle nereye kadar gidecek? Yine geleceğim ve size gerçek Aşk olduğumu kanıtlayacağım. Ve aşk geldiği yoldan boynu bükük gider. Yürek eski huzurunu korur...

Ne zamana kadar???